8 Ekim 2010 Cuma

Cumamız Mübarek Ola...


“Molla Asım” namıyla maruf Şeyhülislâm Çelebizâde Asım Efendi’nin, hasret u hicrandan kavrulmuş bir sinenin Peygamberin Köyü’ne bir an evvel varmak için çırpınmasını resmeden mısraları...

Ey sârbân zimamı çek semt-i kûy-i yâre
Virâne dilde zîrâ yer kalmadı karâre

(Ey kervancı, yularını çekip kaldır artık deveni ve Yâr’imin köyüne doğru sür onu; zira, aşk ateşine yanmış gönlümde beklemeye tahammül kalmadı gayrı!..)

Bîm-i zalâm-i şebden olma sakın vehimnâk
Ah-ı şerâre-bârım hâcet mi kor nehâre

(Zinhar, gece karanlığının dehşetinden vehme kapılma; çünkü, dudaklarımdan dökülen âh ü enînlerin kıvılcımları ihtiyaç bırakmayacaktır gündüz ışığına!..)

Azürde-pây olursa cemmâzın eyliyem ferş
Dîbâce-i cebînim şevk ile rehgüzâre

(Yeter ki sen koştur deveni dört nala; şayet sürâtle giderken ayağı incinecek olursa, şevk ile alnımı sereyim onun yoluna!..)

Ey sârbân-ı müşfik hiç olmadın mı âşık
Aheste-revlik etme rahmeyleyip bu zâre

(Ey şefkatli kervanbaşı, sen hiç aşk oduna yanmadın mı; âşık olup sevenlerin hicranını tatmadın mı; sevgili yolunda katedilen mesafelerin acımasızlığını vicdanında duymadın mı? Daha neden ağırdan alırsın? Ne olur, durmadan ağlayıp inleyen şu çileli gönlüme acı da, yavaş yavaş yürüyüp hicranımı artırma!..)

Ben derd-mend-i aşkım bir yerde kılmam ârâm
Tâ vâsıl olmayınca serhadd-i kûy-i yâre

(Ahh bir bilsen, öylesine düşmüşüm ki aşk derdine, yerimde duramam varmadıkça Sevgili’nin semtine!..)

Ol kûy-i cân-fezâ kim ehl-i nazar değişmez
Bir seng-i rîzesini bin dürr-i şâhvâre

(Hem Yâr’imin köyü (Medine) öyle cana can katan bir yerdir ki kadirşinas gönül ehli nezdinde, o beldenin tek taş kırıntısı değişilmez şahlara layık çok kıymetli binlerce inciye!..)

Ol kûy-i arş-rütbet kim hâk-i ıtırnâkin
Mâlişgeh eylemiş Hak pîşânî-i kibâre

(Arş’ın izdüşümü olan o kadar yüce bir makamdır ki orası, Cenâb-ı Hak büyüklerin yüz sürdüğü mübarek bir mekan kılmıştır onun misk kokan toprağını!..)

Dâru’s-sekîne yani şehr-i Medîne k’oldur
İzz ü şerefle me’va Sultân-ı kâmkâre

(Huzur yurdu olan o belde yani Medine-i Münevvere, herkesin kavuşmak için çırpınıp durduğu Sultan’ın meskenidir, doludur izzet ve şerefle.)

Sultân-ı mülk-i sermed Mahbûb-i Hak Muhammed
Kim kulluğu şereftir şâhân-ı tâcdâre

(Ey ebediyet ülkesinin hükümdârı, Hakk’ın mahbubu Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)!.. Şereftir Sana köle olmak taç giymiş sultanlara bile.)

Ey cümle âlemîne mahza atâsı Hakkın
Senden olur olursa Asım fakîre çâre!..

(Ey bütün kâinata Hakk’ın güzîde hediyesi, cümle âlemlere rahmet vesilesi; gelecekse Senden gelir bu garibin çaresi, ancak Senin köyünde gerçekleşir her beklentisi!..)








































Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...