20 Temmuz 2010 Salı

... Benimle Gel ...




...... BenimLe GeL ......
Ya bir akşam çiğ düşmüş dal gibi
Ya bir sabah asi güneş rengi
Ya bir gri ikindi vakti gölgesinde bul demi
Benimle geL


Hani goncalar kıvrılır ya gül yanında
Hani dudakları ısırır ya acı en koyusunda
Hani bahar geçmiş güz gelmiş anlamazsın ya
Hüzün doğar bacalardan bi çocuk edasıyla
Sımsıkı tut ellerimi
Sarmaşıklar kıskanırcasına
Benimle geL

En derindedir hayal
En kuytularda sevgi
En kuyularda ne kadar sızın varsa
At üstüne kürek dolusu devası toprak
Dinsin efkar uyusun acı
Filizlenirken kınalı sevda
Ve hayaline takılmış sonsuz gül
Her yer gelincik her yer karanfil
Mest olsun aşk ile arzu zemin
Zaman ıtır ıtır cennet kokarken..
Asudem…
Benimle geL

Türkünde kekik , asil tad benim
Türkünde mazlum, yaralı keklik…
Dağlarında sürülerin..
Acı kahvem, gözlerin tüterken
İçim burkuluyor nerdesin…?
Dağ suların, çayların dili lal olmuş kuzuların
Ve tenhalarda gurbetin ,yanık ciğerin ,nasırlı ellerin
Bir çoban gibi yalnızlığa meydan okurken halim
Sırf aşka inananlar için
Ardına bakma sıradağlar gibi
Mütemadiyen ve şefkatli
Benimle geL


Susuyorum karanlıklar duymasın bizi
Susuyorum bir çeşme başı ürkmesin güvercinim
Susuyorum çöl kumlarınca sensizliği yudum yudum
Yüreğimde heybem..Yoluna koyul
her handan kovulsanda mutedil
Her kervanda bin ümit Yusuf gibi…
Sen gurbetlere inadımsın
Sen hasretlerin afili vuslatım
Sen öteki yanım ,öteki yarım
sen ,ekmek kokum yanağımda tuzum…
sen sılam,avuç dolusu duam
verene kurban olam
Benimle geL

Ayın şavkısın geceme vurmuş
Mehtab mahur,eller mahir
Sazımda bir yanık ezgim,bam telim
bir ömrü sana biriktirdim
yollarda çakıl taşım,sahil boylum
adım adım dalga sesim maviliğim…
serin serin gel artık düş beğensin meleklerim
turnam dönsün ,cemre düşsün ayaz vursun
rüzgar şarkım, gece tarasın saçlarımı
efkar bestesiyle kemancı
sen geç bunları...
dokunduğun ellerim hasret çiçeği
kapat usulca gözlerin
tozpembe ıssızlığı bozma içine akıyor sözlerim
gönlüne yalnız adımı sakla
ve örtsün yıldızlar tüm kapıları
aldırma hayata, eylemez vefa
bir ömür değil bir ebed yolcuğa
Benimle geL


bu b/aşka
aşk ola !

fr d v s

13 Temmuz 2010 Salı

Ezan Çiçekleri Açarken Geldin


Ezan Çiçekleri Açarken Geldin

Sen benim ikinci doğum günümsün
Gençliğim maziye göçerken geldin
Sen benim geciken şanslı yönümsün
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün gurup ederken bi akşamüstü
Gözlerin gönlümüm yolunu kesti
Bahçemde mutluluk rüzgarı esti
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Görevi devredip ihtiyar-ı aya
Elveda diyordu güneş dünyaya
Ne akşamsefası ne sarı fulya
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Sıradan sözlere eyleme meyil
Sen bana kulak ver sen bana eğil
Açelya begonya sardunya değil
Sen bana iş işten geçerken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Eski bir sevdanın ince ağrısı
Aşkınla tedavi gördü doğrusu
Duyuldu akşamın namaz çağrısı
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin.

Gün battı batacak hafif rahmet var
Gözüme gürünen bir alamet var
Bu aşkta bir hikmet bir keramet var
Sen bana iş işten geçerken geldin
Son fırsat elimden kaçarken geldin
Ezan çiçekleri açarken geldin

Cemal Safi

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Siyah Lale Ve Tefekkür...

Siyah Lale Ve Tefekkür

"…Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Haşir Suresi 59-9)

Siyah Lale, “Gamdan güler zevali melalime ağlarım “der sanki lisan-i haliyle… Türdeşi olan beyaz laleler haz ve zevk yolcusuyken o çileye taliptir zira… O, hak nebiye kulak hatta yürek veren… ”Benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız” diyen o hak nebi’ye… Gözyaşı ile beslenir siyah lale… Ruhu tertemizdir zira çile banyosunda yıkanır her daim… Şiirseldir ve açıktır ilhama bundan dolayı… O acıyı şerbet tadında yudumlar, yudumlarken türdeşleri hayatı şehvet tadında… “Ekserunnas” değil “ulul elbab” olma makamıdır onun ki… Ali bin Ebi Talib’in sözündeki gibi “İnsanlar arasında insanlardan bir insan olmak” ama dik durmak ve prensip sahibi olmak… Alexendra Dumas’ın “Siyah Lale “ romanında vurgu yaptığı gibi ilkeli olabilmek… O basit bir Stoaci değildir asla… Izdırab onun mesleği değil davasıdır zira…

Yüreğine sekine inmiştir çoktan… O halinden memnundur zira…

Tarihin karanlık sayfalarında açar siyah lale… Her Hak yolcusu bir siyah lale âdeta… Sümeyye siyah bir lale mesela… Rabbim Allah ve Resulum Muhammed dediği için yatırılır çölün ortasına… Sövmesi istenir Allah’ın Resuluna… O ise şehadetini tekrar eder tükürür gibi Ebu Cehil’in suratına…O çileye taliptir zira… Böylece yarılır vücudu ailesinin gözleri önünde ve vücudu olur parça parça… Ak yürekli siyah lale kan verir böylece yeryüzünün damarlarına… O çileyi yudumlar şerbet tadında…

~~~~~~~~
Mus’ab bin Umeyr siyah bir lale çölün bağrında açan… Rahatı ve konforu yüreğinin eliyle itenlerden ve Allah Resulünun yolundan gidenlerden… Mekke’nin en güzel delikanlısı… Güzelliği dillere destan… Ama o maddesinin enkazı altında değil… O, Hakka dilbeste… Mekkeli kızların kendisine aşk mektubu gönderdiği ama O en büyük aşk'ın peşinde… Allah Resulü Uhud’ta iken İslam’ın bayraktarlığını yapan… İlay-i kelimetullah için vücudu parça parça doğranan… Parçalanmayan bir imanı var zira… Onun aşk'ına Allah’ın elçisi şahit… Sireti sureti kadar güzel siyah bir lale zira çileyi aşk makamında yudumlayan bir başka güzel o….
~~~~~~~~

Siyah lale gündüzü yaşarken geceyi hatırlatan ve rahatı zahmette, sefayı çilede bulanların çiçeği… Rahmete mazhar olmanın sırrının zahmetten geçtiğini fark edenlerin… Çile ve ızdırabı yudumlayan bir Hak yolcusunun ruh portresini hatırlatır siyah lale… Saçım kadar başım olsa her gün birini koparsalar yinede davamdan vazgeçmem diyenlerin ve zindanda zahmeti değil rahmeti keşfedenlerin… Cibril soruyordu Allah Resuluna “Ey Resul! Kul bir peygamber mi yoksa kral bir peygamber mi olmayı yeğlersin? “Allah Resulu kul peygamber olmayı diyordu… Siyah lale peygamber mahfiyeti…. Siyah lale tevazu…

Fatima ahlakını hatırlatır siyah lale… Elleri nasır tutan bir hizmetçisi dahi olmayan masum Fatimayı… Zahmetin altındaki ince rahmeti keşfeden bir yüce isim Fatima… Rabiatül Adeviye yine bir numune-i imtisal ilk nesillerden ahlakı ve erdemiyle temayüz eden … Haz yerine çile dolu zühd ve takva eksenli bir hayatı seçen…. Zeynep el Gazali bunun çağdas bir örneği… Bunun nice örnekleri var tükenmedi tükenmeyecek asla…

Siyah lale bir isar tablosu…Tefani sırrı var onda… Başkaları için yaşamanın ve fedakarlığın ve dolayısıyla çileyi yudumlamanın tadı var… Siyah lale yüreğime kayıtlı bir divan ve siyah lale yüreğimin dudaklarındaki dua'm… Siyah lale vakar ve siyah lale diğergam bir yüreğin sembolik anlatımı… Siyah lale yürek bahçemizin nadide çiçeği… Onu ot görenlere ne YAZIK!

Bilgin ERDOĞAN

8 Temmuz 2010 Perşembe

Miraç Nedir?


..Miraç Nedir?..

Her peygamberin miracı var.
Her peygamber, hayatlarının “bittim” noktasında miraçla teselli edilmiştir.
Peygamberlerin “bittim” niyazı “abduhu: O’nun kulu” gerçeğinin,
Allah’ın “yettim” mesajı “rasuluhu: O’nun elçisi” gerçeğinin ifadesidir.
Aslında miraç, peygamber gayretine sunulmuş ilahi bir teselli armağanı,
manevi bir hediyedir.

7 Temmuz 2010 Çarşamba

KARANFİL YANIĞI


KARANFİL YANIĞI

/ Eteğimden kırmızı karanfiller döküldüğünden bu yana
Gözlerimden vapurlar kalkıyor
İçimdeki maviyi yara yara
Yağmur vurgunu mevsimlerden kalma! /

Tanı beni,
Zarfımın pullu köşesine astığım hayallerimden,
Bulutların yukarısına çıkan merdivenin ilk basamağından,
Haritamın üzerine çizilmiş denizlerden,
Bin beyitli bir şiirin son dizesine gizlenmiş sözcüklerden,
Ve aşka dair ipucu veren her şeyden,
Tanı beni!

Sen, veçhesiz acılardan gözlerime damlarken
Ben, şiirimin bittiği yerde ellerimi çoktan kaybettim.
Demiştin ya,

“Aç kollarını da rüzgâr sarsın sevgimle ruhunu”



Sırf rüzgâra dokunmak için adımladım sokaklarını
Sırf kollarımı iki yana açmak için durdum bir tepenin ucunda.
Söz dizdim saçlarına eklenen iğfal edilmez isyanın türküsüne
Sen, bir nevi ağıt de buna,
Bir nevi mevt!
Kaçış söylevleri dilimin altında
Karanfile değdiğince yanıyor ellerim…

Gözlerinin alacası dağ yeşili / iki dağ yeşili gözlerin
Yokluğun dibe vurdu, aşkın yükseltti beni
Tökezlenmiş acılarımın diliyle
Kirpiğimden düşen kelimelerin bedelini sırtlandı gece
Sen öyle sere serpe, öyle uçsuz bucaksız bir alevdin ki
Meydanlara muttasıl öfkemi partizan pankartlara astılar

Sana hiçbir ismi yakıştıramıyorum / üç harf müstesna /
Sen öyle yakışıyorsun ki “aşk ”a!
Hiçbir şey ötelere âyinem değil sen kadar


Sen, en çok âşina bana!

Karanfil çizdim avucuma
Al al seni resmettim
Az yazdım, çok ağladım
Derdime senden başka derman bulamadım
Aman yandım!
Yâr ben seni ta-nı-dım!!

/karanfiller yanarken/

Mesira Meriç

...HiÇ...


..H î Ç..

bırakıp arasatta

ruhu derunumu
çözülürken şafak perdesi
mapus gaflet
firari bu huşu bestesi
dökülü verir şeb'imden
bir "h û" ...
nefesi
azad eder hançeresi
...
kalamadım/
bir türlü kararda..
gidemedim /
beyhude hazanda
alamadım/
visalinden bir lahza
kaçamadım
ah!
çıkıp harami dağlarına...
tefekkür hatmedilirdi sadrıma...
ümmice bir yalınlığım...
üveysce bir sevdalın,
alıp ,
biçare hülyalı başım
iki elimin arasına
çıkıp ...
kureyşden bıkmış yürekle şehrin uzağına
uzatıp yakalayabilirdim gökte ayın
...
işte
bir garip sevdalın
sancılar işlenir,
kara huzmesi çelmesidir nefsin

dizerin bağı çözülmez bende
derdim senden devam sende

kovma bu gedayı...
Bir daha gel de...

gizlidir hicran sinede
bir afili şevk serde
fuyuzatı nur fecirde
efil efil sararsın rahmetin
serersin pazar yeri cennetin

sen isteyene verdin
istemeden lutfettin

aşkına talibim..
esmana şairim
sırrına gaibim...

dilimde zikrim
kalbe nuzulun
bitecek üç günüm
ebedi yazılsa bir düğün..

senden geldim
sensin döndüğüm

vakti zamanım sen...
hafv ile reca da ben

fanide hiçlikde ben

gözlerimde deryaa de/sen Sen
gönlüm de /Sen
Afüvvün /Sen
Kerimun/Sen
affeyle/Sen
gel de/Sen
*Bekke*

4 Temmuz 2010 Pazar

Neden???


"Neden?" diye sorma, ne olur!
Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.!
Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı..!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...