25 Haziran 2010 Cuma

23 Haziran 2010 Çarşamba

Gittin...


Ne çok dinler Ne kadar az söyler oldum..
Karşılıksız bir söz gibi gittin..
Gidişin;Daha çok susmak Daha az söylemek oldu..
Okunmamış aşk, gidişin..
Bir zâyi,bir sessizlik,bir azlık..
Söylenmemiş bir söz Gidişin..

Ağlarım...


Bakmayın güldüğüme dokunmayın ağlarım...
Çaresizim içime akar tüm göz yaşlarım...
Kıyılara vurmuşum boşluğa savrulmuşum...
Kendime el olmuşum dokunmayın ağlarım ...

Gitme..



NEREYE GİDERSEN GİT
AMA
SEN SAKIN BENDEN GİTME !!!

21 Haziran 2010 Pazartesi

Ey Yâr..



Ey yâr, susuşum sözümü esirgemekten değil.
Sana değen sözleri çoktan yitirdim; dudağım avare, dilim perişan.

Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler;
sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi.
Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız, öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki?
Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi?
Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık yâr?
Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen unutulanların?
Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız dinleyen?

Sahiden taş mı kesildin? Oysa, sen sözlere efsûn bağışlayan dudaksın.
Nefesi boşluğun hapsinden kurtarırsın.
(Belki de her ses bir mahpusun kırılmış zincirlerinin şakırtısıdır.)
Sana değdiği yerde dirilir sessizlik.
Sana vuruldukça hece hece kanatlanır suskunluk; şiirlerin ufkuna yükselir söz, öykülerin kuytularında giyinir. Sen, dağı delen Ferhat'sın;
söz ki dağı kar gibi eritir de Şirin yâri sımsıcak kucaklar.
Sen Aslı'ya Kerem'sin; ses ki çatlak dudaklardan sızan kevserdir.
Sen Kerem'in Aslı'sın; söz ki tek bir hecesi bizi varlığın koynuna saklar;
"Ol!"sözü hatırına yokluk varlığa yüz bulur.

Taşın sözü yok mudur ey yâr? Taş dediğin konuşur. Zamanın dudağıdır. Çatlaklarından acılar sızar; kuytularında çocuk gülüşleri gibi neşeler saklar.
Taş dediğin susar. Zamanın dilidir; bir bakışında nice gürültüyü susturur; anlamsız telaşları dağıtır, hoyrat koşturmaları durdurur.
Kadîm zamanlar içinden sızıp gelen bir kan gibidir taş; nabzımızı doldurur.

Taş zamanla eskimez mi? Sen zamansın, ey yâr, gelir ve gidersin.
Saatlerin kadranında uslu uslu gezinirsin amma saçlarımı değil sadece kemiklerimi dağıtırsın. Usulca sokulursun odama; "tik-tak", sadece "tik-tak", eşyalarımı değil sadece beni de benden çalarsın;
elbisemi değil sadece tenimi de soyarsın. sevdiğimle arama ayrılıklar koyansın. Sen çoğaldıkça ben azaldım; seni tükettim derken ben tükendim.
Sen zamansın, ey yâr, pek kıskançsın.

Taş kesilmişsin ki sana vefasız dediler. Tanımazmışsın beni.
Adımı bile anmazmışsın. Güzellikten hiç anlamazmışsın.
Mehtabı kucaklayan sen değil misin her defasında?
Günün ilk ışıkları sana koşmadı mı her sabah?
Nice surlarda masum bebekleri bekleyen sendin.
Nice sütunlarda fısıltılı dualara fısıltını ekleyen sensin.
Köprülerde kemerlerde yâri yâre kavuşturan senin metanetin değil mi? Çeşmelerden serin sulara yol veren senin serinliğin değil mi?
Dereler boyu suların elinden tutup şarkılar söyleyen sen değil misin?

Aslında kendi taşını dikiyor değil mi insan?
Her gün bir önceki günde bırakırız bedenimizi.
Her yeni günün sabahında eskimiş bedenlerini yüklenir gibi insan.
Sanki yakamızda çocukluk fotoğrafımızı taşır gibi yürürüz yeni zamanlara.
Kendi cenazesini kaldırır gibidir insan.
Baktığımız her yüzün ardında eskimiş yüzler saklıdır.
Şimdiki bedenimiz daha öncekilerin başını bekleyen konuşkan bir taştır.
Ölmüş yanlarımızı hatırlatır. Bir taş gibi ağırlaşır gözlerimizin karası.
Var-yok arası bir titreyişe dönüşür nefesimiz.
İki nefes ortasında dikilir taşımız.
Taştan taşa koşar bakışımız.
Hatıralarda saklı, solgun fotoğraflara nakışlı yüzler üzerine uzanır gölgesi.

Sen değilsin; taş benim ey yâr. Kendimi taşımaya mecâlim yok.
Kendime söyleyecek sözüm yok. Kabrimden kalbine taşınıyorum ey yâr. Suskunluğum taş olmaklığımdan.
Sözsüzlüğüm sözümü taşa devrettiğim için.

Bağrımda ağır ve soğuk bir suskunluk...
Taşıdığım sensin ey yar.
Söze sığdıramadığım. Ve hiç susturamadığım.
Ne oldu kalbime? Katılaştı, katılaştı.
Taştan da katılaştı.
Ağlarsa, taşlar ağlar.
Ben ağlayamadım; sen ağla...
Taş değil misin ey yar?

Senai DEMİRCİ

20 Haziran 2010 Pazar

Yâr...




Kapalı kapılar önündeyim her an:
Bir anahtar, Yâr! Bir anahtar aman!

Ne olur benim halim; kalırsam naçar?
Aman bir anahtar, Yâr bir anahtar!

Ne diyor mevsimler; çözebilir miyim?
Gülün tebessümünü... sezebilir miyim?

Aralayıp kapıları gelebilir miyim?
Şu gaflet kabuğunu delebilir miyim?

Dillerim lâl; bendeyse bin bir heyecan;
Bir anahtar, Yâr! Bir anahtar aman!

Dileğim...


Dileğimdir..
Ötelere açılan pencereye iterken beni rüzgar
Dileğimdir yasların yerine tebessüm etsin çehreler
Semaya yükselecek ruhumla baktığımda geriye
Duymak ister gönül; Ayrılıklar kısa buluşmalar yakın..

Hiç...



G ö n ü l

S e n i

B u l m u ş

İ s e

B a ş k a s ı n ı

A r a r m ı

" H İ Ç "
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...